Перевод: с турецкого на все языки

со всех языков на турецкий

kan basıncı

  • 1 kan basıncı

    ohne pl ( tansiyon) Blutdruck m

    Sözlük Türkçe-Almanca kompakt > kan basıncı

  • 2 kan basıncı

    мед.
    кровяно́е давле́ние

    Türkçe-rusça sözlük > kan basıncı

  • 3 kan basıncı

    кан басымы

    Türkçe-Tatarca sözlük > kan basıncı

  • 4 kan basıncı

    n. blood pressure
    * * *
    blood pressure

    Turkish-English dictionary > kan basıncı

  • 5 kan basıncı

    blood pressure

    İngilizce Sözlük Türkçe > kan basıncı

  • 6 kan

    kan Blut n (a fig Stamm, Geschlecht);
    kan ağlamak bitterlich weinen;
    kan alma Blutabnahme f;
    kan almak Blut abnehmen (-den bei);
    kan bağı Blutsbande f;
    kan bankası Blutbank f;
    kan basıncı Blutdruck m;
    kan çekmek fam etwas vom Vater ( oder der Mutter) haben; sich verwandt fühlen;
    kan çıbanı MED Furunkel n (a m);
    kan davası Blutfeindschaft f; Blutrache f;
    kan dolaşımı Blutkreislauf m;
    kan durdurucu blutstillend;
    kan dökme Blutvergießen n;
    kan dökmek Blut vergießen;
    kan dökücü blutdürstig;
    kan gelmek v/unp (es) blutet;
    kan gövdeyi götürüyor es wird viel Blut vergossen;
    kan grubu Blutgruppe f;
    kan gütmek Blutrache üben;
    -e kan istemek jemandes Tod fordern;
    kan kanseri MED Blutkrebs m;
    kan kardeşi Blutsbruder m;
    kan kaybı MED Blutverlust m;
    kan kesen blutstillend;
    kan kırmızı blutrot, knallrot; (der, die, das) Schlimmste;
    -e kan kusturmak jemandem viel Leid zufügen;
    kan lekesi Blutfleck m;
    kan nakli Blutübertragung f;
    kan çıkar scherzh es gibt (sonst) ein Blutvergießen;
    kan plazması Blutplasma n;
    kan portakalı Blutorange f;
    kan sayımı Blutbild n;
    kan sucuğu Blutwurst f;
    kan tahlili Blutsenkung f;
    kan ter içinde schweißgebadet;
    -i kan tutmak fig kein Blut sehen können;
    kan verecek kişi, kan verici Blutspender m, -in f;
    -e kan vermek jemandem Blut spenden; jemandem Blut übertragen;
    kan zehirlenmesi Blutvergiftung f;
    -in kanı başına çıktı das Blut stieg ihm (vor Wut) in den Kopf;
    kanı kaynamak lebhaft sein; herumtollen;
    b-ne kanı kaynamak sich entflammen für jemanden

    Türkçe-Almanca sözlük > kan

  • 7 kan

    1. blood. 2. hem-, hemo-, hemi-, haem-, haemo-. 3. hemic, hematic. 4. lineage, family. -ı ağır 1. dull and boring by nature. 2. sluggish by nature. - ağlamak to shed tears of blood, be deeply distressed. - akçesi blood money, wergeld. - akıtmak 1. to sacrifice an animal. 2. to shed blood. - akmak for blood to be shed. - akmaksızın without bloodshed. - akrabalığı blood relationship, consanguinity. - aktarımı blood transfusion. - aktarmak /a/ to give (someone) a blood transfusion. - alacak damarı bilmek to know where to turn for help. - alma med. bloodletting. - almak /dan/ to take blood (from), bleed. - aramak to be out for blood. - bağı blood tie. - bankası blood bank. - basımı path. congestion. - basıncı blood pressure. - basıncı yüksekliği high blood pressure, hypertension. - başına sıçramak/- beynine çıkmak/vurmak to get or have one´s blood up, see red, blow one´s top. - boşalmak to hemorrhage. -a boyamak/bulamak /ı/ to wreak carnage in (a place). -a boyanmak/bulanmak to be covered with blood. -ı bozuk corrupt or evil by nature. - cisimciği blood corpuscle. - çanağı gibi bloodshot (eyes). - çekme med. dry cupping. -ı çekmek /a/ to resemble (a parent) (in looks and in character). - çıbanı boil, furuncle. - çıkar. Blood will flow./There will be a big fight. - çıkmak for blood to be spilled. - dalgası rush of blood to a part of the body, flush. - damarı blood vessel. - davası blood feud, vendetta. - değiştirme med. exchange transfusion. -ı dindirmek to stanch blood. -ına dokunmak /ın/ to make (one´s) blood boil. - dolaşımı/deveranı circulation of the blood. -ı donmak to be shocked, be horrified. - dökmek to shed blood. - dökücü bloodthirsty. -ına ekmek doğramak /ın/ 1. to be glad that one has caused (another´s) death. 2. to benefit by having caused (another´s) misfortune. -ını emmek /ın/ to exploit (someone) unmercifully. - gelmek to bleed. -ına girmek /ın/ 1. to have (someone´s) blood on one´s hands. 2. to deflower (a girl). 3. to damage, destroy. - gitmek /dan/ to bleed (while defecating or menstruating). - gövdeyi götürmek for much blood to be shed, for many people to be killed. - grubu blood group, blood type. - gütme blood feud, vendetta. - gütmek to seek blood vengeance, engage in a vendetta. - hücresi blood cell. -ı ısınmak /a/ to warm to, feel affectionate or sympathetic towards (someone). -ını içine akıtmak/-ı içine akmak to hide one´s sorrows. - iğnesi hypodermic injection of blood-building medicine. - istemek to be out for blood, want blood revenge. - işeme hematuria. -a kan! Blood for blood!/Death to the murderer! -a kan istemek to want blood revenge. -ı kanla yıkamak to exact blood revenge. - kardeşi blood brother. - kaybetmek to lose blood. - kaybı loss of blood. -ı kaynamak 1. to be full of beans, be full of pep. 2. /a/ to feel a sudden rush of affection for (someone). -ları kaynaşmak to come to like each other very quickly, become good friends in no time. - kesici styptic, hemostatic. - kırmızı blood-red, crimson. -ı kurumak to be exasperated. -ını kurutmak /ın/ to exasperate, vex. - kusmak 1. to vomit blood. 2. to be extremely pained or grieved. - kusturmak /a/ to oppress unmercifully. - kusup kızılcık şerbeti içtim demek to hide one´s sufferings from others. - lekesi blood stain. - merkezi blood transfusion center. - muayenesi law blood test (to determine paternity). - nakli blood transfusion. - olmak for murder to take place. (aralarında) - olmak to be involved in a blood feud. -ında olmak to run in the blood of, be in one´s blood. - oturmak /a/ to have a subcutaneous hemorrhage. - oturması subcutaneous hemorrhage. -ıyla ödemek /ı/ to pay with one´s life (for). -ı pahasına at the cost of one´s life. - pıhtılaşması blood coagulation. - portakalı blood orange. - revan içinde 1. bleeding profusely. 2. covered with blood. -ı sıcak outgoing, friendly, warm, sociable. -ı soğuk unsociable, reserved, cold. -ı sulanmak to

    Saja Türkçe - İngilizce Sözlük > kan

  • 8 tansiyon

    1) med ( kan basıncı) Blutdruck m
    \tansiyonu ( çok) düşük/yüksek olmak (sehr) niedrigen/hohen Blutdruck haben
    \tansiyonu ölçmek den Blutdruck messen
    2) tech, phys Tension f; ( gerilim) Spannung f

    Sözlük Türkçe-Almanca kompakt > tansiyon

  • 9 yüksek

    "1. high; lofty. 2. lofty, noble. 3. high; great; intense; big: yüksek basınç high pressure. yüksek frekans high frequency. yüksek bir fiyat a high price. yüksek bir meblağ a big sum. 4. high, superior in status: yüksek okul institution of higher education. 5. loud or raised (voice). 6. (sea) marked by high waves, high. 7. high, superior (quality). 8. high place; height. 9. (playing a game) for high stakes. - atlama sports high jumping. -ten atmak to talk big, claim to be able to do that which one can´t. -ten bakmak /a/ to look down one´s nose at, regard (someone) as inferior to oneself. Y- Denizcilik Okulu Merchant Marine Academy. -lerde dolaşmak to pursue the impossible, chase rainbows. - fırın blast furnace. Y- İslam Enstitüsü Higher Institute for Islamic Studies. - kabartma sculpture high relief (as opposed to bas-relief). - kan basıncı high blood pressure, hypertension. - mimar architect whose professional training has included the completion of a five-year university course. - mühendis engineer whose professional training has included the completion of a five-year university course. - perdeden konuşmak 1. to talk in a peremptory manner; to talk challengingly. 2. to talk in a loud voice. Y- Seçim Kurulu the Election Commission (a group of officials charged with supervising a national election). - sesle (reading, speaking) aloud. - tansiyon high blood pressure, hypertension. -ten uçmak to pursue the impossible, chase rainbows. - ustura slang whopping big lie, whopper. - yoğunluk comp. high density. - yoğunluklu comp. high-density."

    Saja Türkçe - İngilizce Sözlük > yüksek

См. также в других словарях:

  • kan basıncı — is., tıp Tansiyon …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • kan — is. 1) Atardamar ve toplardamarların içinde dolaşarak hücrelerde özümleme, yadımlama görevlerini sağlayan plazma ve yuvarlardan oluşmuş kırmızı renkli sıvı Cebinden çıkardığı mendille ellerine bulaşan kanları silerek haykırdı. Ö. Seyfettin 2) mec …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • basınç — is., cı, fiz. Bir yüzey üzerine etkide bulunan gücün yüz ölçümü birimine düşen miktarı, tazyik Gazların içinde kapalı oldukları kabın her yönüne doğru basınçları vardır. Birleşik Sözler basınç boynu basınç anahtarı basınç duyumu basınç odası …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • büyük tansiyon — is., tıp Kalbin kasılması sırasında ölçülen kan basıncı …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • küçük tansiyon — is., tıp Kalbin gevşemesi sırasında ölçülen kan basıncı …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • tansiyon — is., tıp, Fr. tension 1) Kanın damarlara içeriden yaptığı basınç, kan basıncı Kocasının hiddetten tansiyonu yükseldi. H. Taner 2) mec. Gerilim Hiç değilse önde gelen fırkacıların tansiyonunu düşürmeyi de ümit etmişti. T. Buğra Birleşik Sözler… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»